Bir Matt Haig daha… “Gece Yarısı Kütüphanesi” ni sevdiğimi söylemiştim, şimdi de “İnsanlar”. İnsanoğluna göre çok daha üstün özellikleri olan bir uzaylının, dünyada yaşadıkça “insan” olmayı sevmesini anlatıyor. Daha fazla ipucu vermeyeyim ama çok keyifle okudum, arada güldüm, mutlaka okunmalı.
Sevgili Burak Ağırdır’ın “Bize Yeni Bir Söz Lazım” kitabını keyifle okudum. Bekir Bey’in konuşmalarındaki her zamanki akıcı üslubu kitaba da yansımış. Türkiye’nin nabzını her konuda büyük bir ustalıkla tutan Bekir Bey’in bu kitabını mutlaka okumakta fayda var.
Tekrar eğitimler vermeye başlıyorum, konumuz ” Stratejik Liderlik”. Bu nedenle geçmişte okuduğum bazı kitapları tekrar gözden geçirdim, aldığım notları, çizdiğim kısımları tekrar okudum. Bu konuda tavsiye edeceğim kitaplar:
William A. Cohen ” Drucker ve Liderlik”
Kotter “DeğişimLiderliği”
Dixit & Nalebuff “Stratejik Düşünme”
HBR “Change Management”
İyi bir yönetici, iyi bir lider olmak için hem yaşadıklarımızla deneyim kazanmak, hem de başkalarının deneyimlerinden öğrenmek gerekiyor, işte bu nedenle bu kitaplar çok değerli.
Matt Haig’den ” Gece Yarısı Kütüphanesi”. Önce başladım ve sarmadı ama çok beğenilen bir kitap olduğu için bir aylık bir aradan sonra bir şans daha verdim ve çok keyifle okudum. Demek ki ilk okuduğumda modum çok uygun değilmiş :). Bazen aklımıza gelir ya “keşke şöyle yapsaydım, kariyerim bambaşka olurdu” diye, işte bu roman da tam bunu anlatıyor. Nora’nın pişmanlıkları ve farklı kararları paralelinde hayatı nasıl şekilleniyordu, bizzat yaşayarak! görüyor, tavsiye ederim.
Netflix’de 1899’a başladım, sıkıldım, bıraktım, sonra yorumları okudum tekrar başladım ama sarmadı bir türlü ve bıraktım. Konu çok zorlama geldi, bir de çok ağır ilerliyor gibi hissettim, konuşmalar ve hareketler ağır, zaman su gibi akıyor, hızlı olmak lazım 🙂
Sabahattin Ali’nin “Sırça Köşk”ünü bir solukta okudum. Masal gibi diyeceğim ama zaten masal, güzeldi…
Ahmet Ümit’i seviyorum, hem keyifle ve merakla okunuyor, hem de bir şeyler öğreniyorum. Mitolojik öğeler içeren “Kayıp Tanrılar Ülkesi” bana yine çok keyifli geldi.
Netflix’de Clickbait ve squit games dizileri güzeldi, tavsiye ederim. Ama güzel komedi filmleri arıyorum, hiç düzgün birşey yok 🙁
Bu hafta sonu Netflix’ de Lupin’in 2. sezonunu bitirdim. Beğenmeyen çok kişi var ama sabun köpüğü bir dizi olarak gayet güzel. Kurgu başarılı bence, her şeyi önceden düşünen Assane Diop, IQ 1000 olsa gerek 🙂
Albert Camus’ nün “Yabancı” isimli eserini bir kez daha okudum, trajedi duygusu, gerçeğe uzak algılar ve Meursault’un duygusuz halleri ile hızla okunan çok keyifli bir kitap.
İsmail saymaz’ın “Şehvetiye Tarikatı”, şaşkınlık içinde okudum anlatılanları, biraz tekrar ve fazla detay keyfimi azaltsa da önemli bir kitap.
Stefan Zweig’i çok seviyorum, “Bir kadının 24 Saati” ini de çok zevkle okudum.
Tolsoy, “İnsan ne ile yaşar”, çok sevdim, kısacık ama düşündüren çok güzel öyküler.
Paula Coelho’nun “Simyacı” sı, derin mesajları yanında adeta bir macera romanı temposuyla su gibi akıp gitti.
Evet, aşağıda bahsettiğim bu dijital kitap uygulaması ile ilk okuduğum kitap Zülfü Livaneli’nin “Serenad” ı idi. Daha sonra Dostoyeski’nin “Suç ve Ceza” sı. Sonrasında hemen Ahmet Ümit’in “Sultanı Öldürmek” adlı eserini okudum. Bir cinayet romanından ziyade tarih kitabı gibi ama tarih seviyorsanız Fatih Sultan Mehmed, II. Murat ve İstanbul’un fethi ile ilgili çok güzel bilgiler var. Katil de… 🙂 Ahmet Ümit’in kitaplarını seviyorum. Nisan 2021
Bu arada Sherlock Holmes okuyorum. Hem zor ingilizcesi bana fayda sağlıyor, hem de heyecanlı ve kısa öyküler olması sebebiyle rahat okunuyor. Mart 2021
Ipad ve android cep telefonlarıma Kobo uygulamasını indirdim, artık tüm kitapları bu ekranlardan okuyorum, şiddetle tavsiye ederim. Evet kağıdın dokusu ve kokusu çok başka ama dilediğin zaman, dilediğin yerde okumak da büyük ayrıcalık. Not alıyorum, altını çiziyorum, boyuyorum, sözlüğe bakıyorum, son derece zevkli ve pratik. Tek cihaza da bağlı değilim, istersem cep telefonumdan okuyorum, istersem de kaldığım yerden daha geniş ekranlı ipad’imden…
İtiraf ediyorum 🙂 Lise yıllarında yarım yamalak okuduğum Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını okudum. Çok keyif aldım, Raskolnikov’un değişik ruh hallerini Dostoyevski’nin eşsiz anlatımıyla o kadar içimde hissettim ki… Ocak 2021
Netflix’de “Behind her eyes” dizisini sevdim, keyifle izledim. Dizi en son 10 dakikada netleşiyor, oraya kadar yaptığım tüm tahminler boşa çıktı, meğerse Louise doktorun dayısıymış :)) Tamam böyle değil tabii ama şok bir sonu var, bu söylediğimi aratmaz.
Zülfü Livaneli’nin Serenad isimli romanını okudum. Çok hızlı aktı gitti ve hayli de heyecanlı.
Birçok kişi izlemiş ama ben yeni izliyorum. Netflix’de “Homeland”. Kurgu, hikaye müthiş, heyecan dorukta. Çok tavsiye ederim.
Son iki üç aydır zaman fukarasıyım ciddi anlamda, aynı anda yapmam gereken çok şey var. O nedenle uzun uzun kitaplara dalmayayım, daha kısa bir şeyler okuyayım istedim ve karşıma çok sevdiğim Stefan Zweig’in 2 tane kitabı çıktı. “Korku” ve “Olağanüstü bir gece”. İkisini de hızla okudum tabii. Her zamanki gibi son derece akıcı, başlayınca bırakamayacağınız türden kitaplar.
“Ağaçların Gizli Yaşamı”, Peter Wohlleben’in bir eseri. Biraz hızlı okuma yaptığımı itiraf etmeliyim . Bazı bölümleri bana fazla tekrar gibi geldi doğrusu. Ama gene de çok şaşırtıcı güzel bilgiler öğrendim. Evet bitkilerin “canlı” olduğunu hepimiz biliyoruz ama ormanlardaki dayanışma, paylaşım ve iletişimin bu boyutta olduğunu bilmiyordum.
Sabancı Holding CEO’su Sayın Cenk Alper’in hediye ettiği “Time, talent, energy” kitabını okudum. Michael Mankins ve Eric Garten’in ortak çalışması. Şirketlerin en kıt kaynakları olan bu üçlü eğer verimli kullanılabilirse hem çalışan memnuniyeti artıyor, hem de bu memnuniyet iş sonuçlarına olumlu yansıyor. Verimsiz toplantıların, gereksiz maillerin ve şirket prosedürlerinin aslında ne kadar büyük kayıplar olduğunu sayılarla ortaya koymuşlar.
“Tarihçilerin Kutbu, Halil İnancık Kitabı”. Emine Çaykara’nın hocamızla söyleşisi, neler öğrendim neler…
Netflix’de “Into the night” dizisini izledim. Gene dünyayı saran bir felaket ve bundan hep batıya uçarak kurtulmaya çalışan 8-10 kişilik bir grup. Heyecanlıydı, bir de bölümler 35 dk civarında olunca daha rahat izlediğimi farkettim, uzun olunca sıkıcı olabiliyor.
Bu Korona döneminde çok yoğun çalışıyor olmama karşın gene de kitap okumaya ve film izlemeye gayret gösteriyorum. Hafta içleri çok yoğun geçiyor ama hafta sonları sokağa çıkma yasağı da olduğu için bu iki günü bunlara ayırıyorum. Tabii çoğunlukla Korona ile ilgili güncel bilgileri ve Korona sonrası değişecek dünya ve sektörümüz ile ilgili yayınları okuyorum ve izliyorum ama diğer yandan da farklı konuları da takip etmeye çalışıyorum.(Mayıs 2020)
Nisan 2020’de izlediklerim arasında tabii gene Netflix dizisi “Casa del Papel”in son sezonu vardı. Biraz tekrarlar artmış olsa da gene de heyecan akıntısına kapılmadan duramadım.
“Parazit” harika bir Güney Kore filmi, çalışmak için girdikleri evi “sahiplenmeye” çalışan bir ailenin etrafında dönen olayları anlatıyor, çok tavsiye ederim.
“Elektrik Savaşları”, Edison, Tesla ve Westinghouse rekabetini çok akıcı bir şekilde işlemiş, mutlaka izlemenizi öneririm.
“JoJo Rabbit” müthiş, komedi de var, acı da, çekimler enfes, mutlaka izleyin.
“Cinayet Süsü”, gene bir Ali Atay filmi, çok güldüm, çok keyifle izledim.
“Platform”, sanırım 15 dakika dayanabildim, almayayım, alana da mani olmayayım 🙂
“Akhilleus’un Şarkısı”, Madeline Miller’in 2012 Orange en iyi roman ödülünü kazanan eseri. Seda Çıngay’ın çok akıcı çevirisi sayesinde zevkle okudum. Mitoloji, krallar, duygu, mücadele ne isterseniz var…
“Değişim Liderliği”, John Kotter’in bu kitabı her zaman ama özellikle böyle bir dönemde önemli bir başvuru kaynağı, ekip yöneten iş insanlarına mutlaka tavsiye ediyorum.
Zafer Köse’nin Zülfü Livaneli ile yaptığı söyleşi “Livaneli’nin Penceresinden”. Zülfü Livaneli’nin tarihten edebiyata, sanattan siyasete kadar farklı konulardaki görüşlerini yansıtıyor, çok zevk alarak okudum.
Sola Unitas’ daki sevgili hocamız Umut Kısa’nın bir solukta okuduğum eseri “Ahuna / öteki“. Güneydoğu’daki terör mücadelesine farklı bir bakış açısı getiriyor. Bazı tasvirler o kadar canlı ki, arazide yaşanan acıları hissediyorsunuz.
“Koaktif Koçluk”, Laura Whitworth, Karen Kimsey-House, Henry Kimsey-House ve Phillip Sandahl’ın ortak eseri. Koçluk konusunda aklınıza gelen her türlü bilgiyi güzel bir özet olarak sunuyor. Koçluk eğitimlerinin üzerine çok iyi geldi. Uygulamalar ve koçluk tekniklerini de içeriyor. Eğitimi alanlara çok tavsiye ediyorum. Her an bakılacak bir başvuru kaynağı niteliğinde…
“Usta Koç”, Gregg Thompson’ın harika eserini notlar alarak keyifle okudum. İyi bir koç, iyi bir lider olmak için gerekli olan duygu, yaklaşım, düşünce, kişilik özellikleri, yani olması gereken ne varsa çok basit bir dille anlatılmış. İş insanlarına ve benim gibi koç adaylarına çok tavsiye ederim.
Anthony Robbins’in, “İçindeki devi uyandır” kitabını yarısına kadar keyifle okudum ama bana bilmediğim birşey anlatmadı doğrusu ve yarım bıraktım. İçimizdeki gücü keşfetmeyi ve onu kontrolümüz altına alıp kullanmamızın yollarını anlatıyor. Daha genç kardeşlerime tavsiye edeceğim bir eser.
Ray Bradbury’nin “Fahrenheit 451” adlı eserini okumakta çok geç kalmışım, çok değişik bir bilim kurgu romanı, mutlaka okunması gereken bir eser. Kitabın içeriği giriş cümlesinde saklı: “Fahrenheit 451: Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı…”
Mahfi Eğilmez’ in “Değişim Sürecinde Türkiye” isimli kitabını bir solukta okudum. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ile başlayan ve genç Cumhuriyet’le devam eden, Dünya Savaşları, çok partili döneme geçiş, darbeler ve günümüz Türkiye’sine uzanan bir çalışma. Aynı zaman zarfında diğer ülkelerdeki gelişmeleri ve onlarla olan ilişkilerimizi de çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Mutlaka okunması gereken bir eser.
Fatoş Karahasan’ın “Açılın Gençler Geliyor” çok başarılı bir başvuru kitabı olarak hep yanımda duracak. Gençlerle ilgili çok detaylı araştırmalar, istatistik ve analizler içeriyor.
İlber Ortaylı Hocamızın “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” isimli eserini keyifle, doya doya okudum. Ata’nın doğumu, eğitimi, mücadeleleri, silah arkadaşları, Cumhuriyet, devrimler hepsi son derece akıcı bir dille anlatılmış. Bu da bir kaynak kitap olarak kitaplıktaki yerini aldı.
Gene Ahmet Ümit. Bab-ı Esrar. Tasavvuf öğeleri ile bezenmiş, son derece heyecanlı ve gerilimli bir hikaye, çok tavsiye ederim.
Kafka’dan Şato. Çok zor okudum doğrusu, akmıyor bir türlü ve hikaye ve ortam çok karanlıktı. Gene de okunmasında fayda var.
Bir Ahmet Ümit daha. Sis ve Gece’ yi çok zevkle okudum. Katili tahmin ettim sanıyordum ama değişik bitti kitap, gene de çok yanılmadım doğrusu.
Sayın Hüsnü Özyeğin’ in “Bir Dünya Yaratmak” isimli biyografisini bir solukta okudum desem yalan olmaz. Rıdvan Akar’ ın son derece akıcı bir şekilde kaleme aldığı biyografiden o kadar çok ders aldım ki. Baştan sonra bir başarı hikayesi…
Bir polisiye daha…
Romanlarında genellikle Trevanian takma adını kullananan Rodney William Whitaker’ ın Türkçe’ye İnfazcı adıyla çevrilen ve Clint Eastwood tarafından sinemaya da kazandırılmış olan The Eiger Sanction. Çok güzel bir roman, çok da heyecanlı başladı ama son bölümlerdeki North Face’ e tırmanış kısmı beni çok sıktı, bir türlü akmadı kitap. Yorumlarda herkesin bu bölümü çok beğendiğini okudum. Tırmanış ilgimi çeken bir konu olmadığı için beni o kısımlar sıkmış olsa gerek. Fakat tavsiye ederim…
Dedim ya, polisiye romanlara takıldım diye; bu sefer de gene içinde cinayetler olan ama bir yandan da Güneydoğu’ daki kan ve şiddeti anlatan, aşkla da bezenmiş son derece keyifli bir kitap, Patasana, Ahmet Ümit’den. Ben geç okudum ama okumayanlara da çok tavsiye ederim…
Son zamanlarda cinayet romanlarına merak saldım. Katilin kim olabileceği konusunda tahminler yaparak, dedektiflerin ipuçlarını nasıl birleştirdiklerini anlamaya çalışarak kafamı boşaltmak çok iyi geldi. Katilleri tahmin edebildim mi derseniz, tabii ki hayır :). İlk okuduğum Tess Gerritsen ‘ in “Cerrah” ı oldu. Çok keyifle okudum. Sonrasında da Jean – Christophe Grangé ‘ nin “Lontano” su müthişti. 650 sayfalık kitabı bir solukta bitirdim. Her sayfası heyecan ve gerilim doluydu…
İlber Ortaylı’nın “Türklerin Tarihi”. Hocamızın müthiş akıcı anlatımıyla, 1071’de Anadolu’ya girişimizle başlayan, Osmanlı Beyliği’ ne kadar uzanan çok keyifli bir kitap …
Montaigne’ in “Denemeler”. Lise yıllarımda ders gibi okuduğum için tadına fazla varamamışım. Yeni düşünceler, yeni fikirler yaratmak için ideal bir kitap…
Samuel P. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması”. 1996 Yılında yayımlanan bu kitapta Huntington’un öngörülerine hayran olmamak mümkün değil…
Orhan Pamuk’ un “Kafamda bir tuhaflık”. Bozacı Mevlüt’ün yaşam öyküsünü odağına alarak 1970 ve sonrası Türkiye’ sini tekrar yaşattı bana. Son zamanlarda en çok keyif aldığım kitap oldu…
“Abim Deniz”, Can Dündar’ın akıcı üslubuyla soluksuz okunuyor. İdealler peşinde zor ve acıklı bir yaşam öyküsü, kısacık bir yaşam…
Franz Kafka’dan “Dönüşüm” ve “Dava” yı tekrar okudum, o kadar zevkli okunuyor ki…
HBR’ s 10 Must reads serisinden ” Change Management”. Ana makale John Kotter’a ait, çok keyifle, basit ve rahat okunan bir kitap.
Yaşar Kemal’ in “Tek Kanatlı Kuş”u…
Stefan Zweig’den “Montaigne”…
Paul Auster’dan “Invisible” ve “Tamer Şahin, Hacker’ın Aklı”…
Stefano E D’Anna’nın “Tanrılar Okulu”nu okuyorum. İlk 100 sayfa güzel gitti. “Kazanmak demek, kişinin kendisini yenmesi, şüphelerin, korkuların ve bilgisizliğin üstesinden gelmesi demektir”. Bu da yarım kaldı maalesef, çok da bilmediğim bir şeyler anlatmıyor.
David Passig’ den “2050”. Fakat ilk bakişta “Gelecek 10 Yıl” a çok benziyor, hızlı geçebilirim… demiştim ve geçtim de, “Gelecek 10 Yıl” kitabıyla benzer konular üstüste fazla geldi…
Şu an okuduğum Simon Garfield’ in “Tam Benim Tipim”, fontların hikayesini anlatyor. Biraz detaylı başladı doğrusu, böyle devam ederse kitaplıktaki yerini biraz erken alacak… demiştim ve aldı da. Sıkıldım biraz fontların hikayesini okumaktan. Belki ilerde bir kaynak kitap olarak danışabilirim ama internet varken pek de uğraşmam sanırım
Kısmen okuduğum ve devam edeceğim Barbara Kellerman’ ın “Kötü Liderlik” kitabı Liderlik üzerine değişik bir bakış açısı içeriyor…
Roger Martin’ in “Ters Açı” kitabı. Ters fikir ve düşüncelerin neden faydalı olduğunu anlatıyor. Bu kadar uzun anlatılacak bir konu olduğunu düşünmüyorum.
George Friedman’ ın “Gelecek 10 yıl” kitabı. Özellikle Türkiye’ nin içinde olduğu bölge ile ilgili çok önemli tespitleri var….